Prof. Dr. Aynur Özge
Sabah bilgisayarımı açtığımda karşıma çıkan bilimsel makalelerden biri şöyle diyordu: “Beyin, geçmiş deneyimlerinden örüntüler çıkararak, yeni durumlara uygun davranışlar geliştirir.” Aynı mekanizma, yapay zekâ (ingilizce ismiyle Artificial Intelligence- AI) sistemlerinin de temelini oluşturuyor. Peki ama YAPAY ZEKA dediğimiz bu sistem nedir?
Yapay zekâ, insan zekâsını taklit ederek öğrenme, karar verme ve problem çözme yetilerini makinelerde canlandırmayı amaçlayan bir bilim dalıdır. İlham kaynağı ise yine biziz — daha doğrusu beynimiz. YAPAY ZEKA’nın temelini oluşturan yapay sinir ağları (Artificial Neural Networks), beynin yapısal ve işlevsel sisteminden esinlenilerek tasarlanmıştır.
YAPAY ZEKA sistemleri, belirli verileri analiz ederek örüntü tanır ve bu örüntüler üzerinden kararlar alır. İki önemli öğrenme yaklaşımı vardır:
Bu noktada bir soru akla geliyor: İnsan beyni ve yapay zekâ aynı düşünme yollarını mı izliyor?
Günümüzde yapay zekâ sistemleri beynin öğrenme stratejilerini taklit etmeye çalışırken, biz insanlar da zihinsel süreçlerimizi geliştirmenin yollarını YAPAY ZEKA tekniklerinden öğrenebiliriz. Örneğin:
Numenta, Microsoft, DeepMind gibi şirketler artık yapay zekâ modellerini, beyin zamanlamasını ve bellek işleyişini daha iyi taklit edebilecek şekilde geliştiriyorlar.
Beyin sağlığını desteklemek ve öğrenme süreçlerini iyileştirmek için yapay zekânın sunduğu bazı yöntemleri günlük hayatımıza uyarlayabiliriz:
Elbette, yapay zekâ insan zihninin bazı alanlarında hâlâ çok geride. Özellikle:
Bu özellikler bizi sadece düşünce makineleri olmaktan çıkarıp “insan” yapan temel farklar. YAPAY ZEKA duyguları taklit edebilir ama hissedemez. Anlamı analiz edebilir ama içselleştiremez.
Evet, zihnimiz yapay zekânın bazı taktiklerini taklit ediyor olabilir. Ama biz yalnızca veri işleyen makineler değiliz. Duygularımız, sezgilerimiz, bilinçli farkındalığımız ve sosyal bağlarımızla YAPAY ZEKA’nın çok ötesindeyiz.
Ancak yapay zekâyı anlamak, kendi zihnimizi anlamak için bir kapı olabilir. Belki de bu kapıdan geçmek, hem bilimde hem insanlıkta yeni bir çağ başlatabilir.