Prof. Dr. Aynur Özge
Yaşlandıkça neyi daha çok kaybetmekten korkarız?
Sağlığımızı mı? Hafızamızı mı? Yoksa yalnız kalmayı mı?
Birçok kişi yaşlanmanın doğal sonucu olarak bazı fiziksel değişimleri kabul edebilir ama yalnızlık… İşte o, sessiz bir düşmandır. Son yıllarda bilim dünyası yalnızlığın sadece duygusal bir boşluk değil, beyin yaşlanmasını hızlandıran bir risk faktörü olduğunu açıkça ortaya koyuyor.
Peki gerçekten sosyal ilişkiler beyni genç tutar mı? Gelin birlikte inceleyelim.
İnsan beyni, diğer canlılardan farklı olarak sosyal bir ortamda gelişmek üzere evrimleşmiştir.
Yüz tanıma, empati kurma, karşılıklı konuşma, gülümseme, omuz omuza yürüme…
Bunların hepsi beyindeki sosyal ağları aktif tutar:
Yani sohbet ettiğinizde, birlikte kahve içtiğinizde, birine yardım ettiğinizde beyniniz durağan değil, canlı çalışır.
Son 10 yılda yapılan çok sayıda çalışma gösteriyor ki:
📌 Sosyal açıdan daha bağlı bireylerde:
📌 Yalnızlık hissi taşıyan bireylerde ise:
Emeklilik, çocukların evden ayrılması, eş kaybı gibi yaşam olayları yaşlı bireyleri izolasyona açık hale getirir.
İşte bu yüzden:
✅ Haftada en az 3 sosyal buluşma planlayın.
✅ Bir gönüllü faaliyet veya dernek çalışmasına katılın.
✅ Uzun süredir görüşmediğiniz biriyle telefonlaşın ya da yüz yüze görüşün.
✅ Birlikte oyun oynayabileceğiniz bir arkadaş edinin (satranç, okey, kelime oyunu…)
✅ Günlük küçük sohbetleri küçümsemeyin. Market kuyruğundaki 2 dakikalık konuşma bile beyne iyi gelir!
✅ Dijital ortamı doğru kullanın: torunla görüntülü konuşmak, bir kitap kulübüne Zoom’dan katılmak harika fikirlerdir.
Sevgili okurlar,
Bazılarımız fiziksel olarak çok sağlıklı olabilir ama içsel olarak sessizleşmişse, beyin de yavaşlar.
Sosyal ilişkiler beynin yakıtıdır.
İçten bir gülümseme, anlamlı bir bakış, birlikte edilen bir kahkaha… Bunlar sadece ruhu değil, nöronları da besler.
Unutmayın: Kalabalık değil, bağlılık beyni genç tutar.
Kendinize ve sevdiklerinize sosyal fırsatlar yaratın. Çünkü bir gün, küçük bir sohbet, büyük bir koruyucu güç olabilir.