Prof. Dr. Aynur Özge
Gün boyu omzunuza binen yükü hissediyor musunuz? Bazen başınız zonkluyor, bazen beliniz tutuluyor, bazen de sanki zihniniz bir sis perdesinin içinde… Peki, tüm bu belirtiler ayrı ayrı mı, yoksa aynı ağrı matriksinin bir yansıması mı?
Bu yazıda sizi beynin ağrıyı nasıl işlediğine, bel ağrısının zihinsel dünyamızla nasıl bir dans içinde olduğuna ve migrenin sadece bir baş ağrısı mı yoksa daha fazlası mı olduğuna dair bir yolculuğa çıkaracağım.
Beynimiz, ağrıyı yalnızca fiziksel bir uyarana cevap olarak değil, aynı zamanda duygusal, sosyal ve zihinsel bağlamda da işler. Bu çok katmanlı yapıya “ağrı matriksi” diyoruz. Beynin prefrontal korteksi, anterior singulat korteksi, insula, talamus ve limbik sistem gibi birçok alanı bu matriksin parçalarıdır.
Kronik migren, bel ağrısı ve hatta boyun tutulmaları, genellikle anksiyete, depresyon ve uyku bozuklukları ile birlikte seyreder. Çünkü aynı ağrı matriksi hem fiziksel acıyı hem de duygusal acıyı işler. Yani, zihninizde bir acı varsa, bedeniniz de bir şekilde buna cevap verir.
Gerçek örnek: 47 yaşındaki Gül Hanım, pandemi sürecinde kaygılarının arttığını ve sonrasında sık migren atakları yaşadığını anlatıyor. Başına vuran ağrılarla birlikte belinden doğrulamadığını söylüyor. Ancak MR ve kan tetkiklerinde patolojik bir bulguya rastlanmıyor. Sorun beyinde, ama sadece fiziksel değil; duygusal alanda da bir karşılığı var.
Bir sabah uyanıyorsunuz ve boynunuz tutulmuş. Gün içinde bu tutukluk başınıza doğru yayılıyor, zonklama başlıyor. Veya tam tersi, baş ağrısıyla başlayan ataklar, boyun kaslarınızı kilitliyor. Peki, hangisi hangisinin sebebi?
Gerçekte bu ikisi iç içe geçmiş bir döngüde çalışır. Trapezius kası ve oksipital sinirler hem stresin hem de postür bozukluklarının hedefi haline gelir. Aynı zamanda migrenin bir parçası olan servikojenik uyarılar, boyun ağrısını doğurur. Bu nedenle boyun ağrısı migrenin habercisi de olabilir, sonucu da.
Şaşırabilirsiniz ama cevap: Evet, bir ölçüde evet. Beynimizdeki bazı bölgeler —özellikle anterior singulat korteks ve prefrontal alanlar— ağrının yoğunluğu, anlamı ve süresi üzerinde ciddi etkiye sahiptir.
Yapılan fonksiyonel MR çalışmaları göstermiştir ki, meditasyon, nefes egzersizleri ve bilişsel yeniden yapılandırma teknikleri, bu bölgelerdeki aktiviteyi değiştirerek ağrının subjektif algısını azaltabiliyor.
Bir hastam şöyle anlatmıştı: “Yürürken belim ağrıyordu ama kendimi doğaya verdiğimde acının azaldığını fark ettim.” Bu, beynin dikkat odağını değiştirmesiyle gerçekleşir. Beyin, acıyı anlamlandırırken dikkate değer başka bir uyarana odaklandığında, acı geri planda kalır.
Bu üç unsur birbirine bağlıdır:
Bu nedenle, tek yönlü tedavi yaklaşımları genellikle yetersiz kalır. Fizik tedavi yapılırken psikolojik destek verilmemesi veya migren ilacı kullanılırken yaşam tarzı faktörlerinin göz ardı edilmesi, başarıyı sınırlar.
Ağrı yalnızca vücudun bir bölgesinden gelen bir alarm değil; zihnin, duyguların ve çevrenin bir bileşkesidir. Migren, bel ve boyun ağrısı; aynı ağrı matriksinin farklı yüzleridir. Bu üçlüyü doğru analiz etmek ve birlikte yönetmek hem kendimiz hem de hastalarımız için fark yaratacaktır.