Prof. Dr. Aynur Özge
Hepimizin zihninde bazı anılar vardır… Hatırlamak istemeyiz. Bize acı verir, uykumuzu kaçırır, bir resimde, bir kokuda, bir şarkıda tekrar tekrar karşımıza çıkar. Bazen “Keşke beynimden silebilsem” deriz.
Tam da bu duyguyla başlayan, etkileyici bir film vardır: Dilimize “Sil Baştan” ismiyle çevrilen, Oscar dahil pek çok ödülü toplayan, Yönetmen Michel Gondry’nin vizyonu, Jim Carey ve Kate Winslet’in muazzam oyunculuğuyla taçlanan “Eternal Sunshine of the Spotless Mind”. Filmde karakterler, hafızalarından acı veren anıları sildirmek isterler. Ama bu basit bir işlem değildir. Zihin, direnç gösterir. Çünkü hatıralar sadece geçmişe ait değildir; aynı zamanda kimliğimizin bir parçasıdır.
Peki gerçekten mümkün mü istenmeyen hatıraları silmek? Bilim ne diyor, nörobilimsel açıdan neler biliniyor? Gelin birlikte keşfedelim…
Beynimiz, yaşadığımız her anıyı bir film sahnesi gibi işler. Özellikle duygusal yoğunluğu olan anılar, amigdala ve hipokampus gibi merkezlerde daha sağlam şekilde kodlanır.
Yani bir ayrılık, bir kaza, bir kayıp — bunlar zihinde daha “yanmaz kalemle” yazılır. Filmde Joel karakteri, Clementine ile yaşadığı tüm o güzel ve acı dolu anıların silinmesini isterken, bir noktada çırpınarak şöyle der:
Bu cümle çok tanıdık değil mi? Unutmak isteriz ama bazı anılar bize kim olduğumuzu hatırlatır.
Bilim insanları, doğrudan “silme” olmasa da, anıların beyin tarafından yeniden yazılabildiğini keşfettiler.
Bazı ilaçlar, anıların duygusal yükünü azaltabiliyor. Amaç, hatırayı tamamen silmek değil, onun bizi eskisi kadar acıtmasını engellemek.
Filmde bir firma, insanların hafızalarındaki kişileri tamamen silebiliyor. Bugün elimizde böyle bir teknoloji yok, ama yapay zekâ destekli duygusal analizler, beyin dalgalarını çözümleyen cihazlar ve duygu takibi yapan yazılımlar artık sağlık ve terapi alanlarında kullanılıyor.
Yani Joel ve Clementine’in hafızalarındaki gibi bir işlem henüz mümkün olmasa da, acının yükünü azaltmak, anıya yeni anlamlar vermek mümkün hale geliyor.
65 yaşındaki Filiz Hanım, gençliğinde yaşadığı bir istismarı hiç kimseyle konuşamamış. Yıllar sonra torununun okul projesiyle birlikte tetiklenmiş bu anılar… Aylar süren uykusuzluk, kaygı ve içe kapanma sonrası terapiye başlamış.
EMDR ve yeniden yapılandırma yöntemleriyle, bir yıl sonra şöyle dedi:
“Hatırlıyorum, ama artık boğulmuyorum. Bu anılar beni değil, ben onları taşıyorum.”
Tıpkı filmdeki şu repliği hatırlatırcasına:
“Birini kalbinden çıkarmak başka bir hikaye…”
Unutmak çoğu zaman mümkün değil. Ama o anıyla kurduğumuz ilişkiyi değiştirmek mümkün. Duygusal travmaların izlerini silebilir, onları dönüştürebiliriz. Bu hem bilimsel olarak hem de kişisel gelişim açısından güçlü bir gerçek.
Yazı terapileri, sanatla ifade, grup terapileri, nefes çalışmaları… Hepsi bu yolculukta bize yardımcı olabilir.
Sevgili okurlar,
Hafıza bir çöp kutusu değil. Aynı zamanda bir kütüphane. İçinde acılar da var, umutlar da… Hatıralar bizi biz yapan şeylerdir. Onlardan kurtulmak değil; onlara yeni gözle bakmak, bizi daha güçlü kılar.
Unutmak isteyen herkese, önce anlamayı ve dönüştürmeyi öneriyorum.
Tıpkı filmdeki gibi:
“Mutluluğun lekesiz ışıltılı hali… Ne güzel bir dilek!”
Ama belki de gerçek mutluluk, acılara rağmen ayakta kalabilmektir.