Prof. Dr. Aynur Özge
Uykunun sadece bir dinlenme aracı değil, aynı zamanda geçmişimizi işleyen ve geleceğimizi örgüleyen bir “beyin terapisi” olduğunu artık biliyoruz. Ama bu sürecin özellikle kronik ağrı yaşayanlar, depresyonla mücadele edenler için nasıl farklı işlediğini hiç düşündünüz mü?
64 yaşındaki Ayşe Hanım, dört yıl önce eşini kaybetmiş bir ev hanımı. Yalnız yaşıyor. Gündüzleri normal gözükse de geceleri derin bir boşluğa düşüyor. Her sabah yorgun uyanıyor, çünkü uykusu bir türlü derinleşmiyor.
Ayşe Hanım zamanla boyun ve sırt ağrıları yaşamaya başlıyor. Komşusu “senin ki yaşlılıktan” dese de ağrıları yayılıyor ve eşlik eden unutkanlık onu endişelendiriyor. “Çayı koyup ocağı yakmayı unutuyorum, sonra durduk yere ağlamaya başlıyorum” diyor. Nöroloji polikliniğinde yapılan değerlendirmelerde fibromiyalji düşünülüyor ama esas dikkat çeken şey, uyku eksikliğiyle derinleşen bilişsel şikâyetler.
Bilim insanları artık şunu biliyor: uyku, sadece öğrenilen bilgileri saklamakla kalmaz, gelecekte öğrenilecek bilgilere de altyapı hazırlar.
Bu süreçte aktif olan “engram-to-be” adı verilen beyin hücreleri, uyku sırasında özel olarak organize edilir. Böylece “öğrenmeye açık bir beyin ağı” kurulur. Ancak…
Kronik stres, depresyon, ya da sürekli ağrıya maruz kalmak, bu ağı zayıflatır.
Tıpkı Ayşe Hanım’da olduğu gibi, kişinin yaşadığı psikolojik acılar ve sosyal izolasyon, beyindeki ağ bağlantılarını (nöral network) “sessizleştirir.” Sonuçta, hem mevcut hatıralar zayıflar, hem yeni bilgiler beyne ulaşamaz.
Yapılan nörogörüntüleme çalışmaları, fibromiyalji ve kronik ağrılı bireylerde özellikle hipokampus, anterior singulat korteks ve prefrontal alanlarda gri madde kaybı olduğunu gösteriyor. Aynı bölgeler, depresyon ve anksiyetede de etkilidir. Bu alanlar aynı zamanda uyku sırasında aktifleşen bellek konsolidasyon merkezleridir.
Bu nedenle Ayşe Hanım gibi bireylerde, hem ağrıyı yönetmek hem de hafıza performansını artırmak için:
gibi bütüncül yaklaşımlar gerekir.
Ayşe Hanım’ın kızı, “Anne biraz yürü, moralin yerine gelir,” demiş. İyi niyetli ama yetersiz. Çünkü:
Ayşe Hanım’ın yaşadıkları, tek bir hastalığın değil, hayat hikâyelerinin ve duyguların beyne nasıl kazındığının göstergesidir. Uyku, beynin bu derin izleri onardığı ve yeniden yapılandırdığı bir dönemdir. Ama kaliteli uyku da bir haktır; desteklenmesi gerekir.
Uyumadan önce televizyonu kapatıp, karanlıkta sessizce uzanırken… Beynimiz, geçmişi işler, hatıraları yerleştirir, geleceğe dair yollar kurar. Ve kim bilir, yarın sabah zihniniz yeniden inşa edilmiş bir ev gibi size kucak açar.