Prof. Dr. Aynur Özge
Kronik ağrı… Herkesin bildiği ama kimsenin tam anlayamadığı bir kelime. Birçok kişi bu durumu “vücudum ağrıyor” diye tanımlar ama gerçekte ağrının merkezi beyindir. Ve uzun süren ağrılar, tıpkı uzun süren stresler gibi, nöronları yani beyin hücrelerini yavaş yavaş yorabilir.
Aslında vücudun hiçbir noktasında “ağrı hücresi” yoktur.
Bir yerimizde yaralanma, iltihap veya kas gerilmesi olduğunda sinir uçları bu bilgiyi beyine taşır. Yani beyin, ağrıyı “duymaz”, yorumlar. Tıpkı bir filmde sahnenin duygusunu bizim yorumlamamız gibi, beyin de bu sinyali anlamlandırır.
Kronik ağrıda ise film hiç bitmez.
Aynı sahne, aynı uyarı, defalarca oynatılır.
Zamanla beyin “tehlike geçti” mesajını alamaz ve ağrı devreleri açık kalır.
Kısa süreli ağrılarda beyin hızla çözüm üretir: savunma, onarım, dinlenme…
Ama ağrı kronikleştiğinde bu sistem sürekli devrededir.
Bu durum, nöronlar arasında aşırı elektrik trafiği yaratır.
Tıpkı sürekli açık bırakılmış bir ampul gibi, beyin hücreleri de zamanla enerji kaybeder.
Araştırmalar gösteriyor ki kronik ağrısı olan bireylerde:
Yani kronik ağrı sadece bedeni değil, zihinsel dayanıklılığı da tüketiyor.
Kronik ağrı yaşayan biri, zamanla şu tabloya girebilir:
Ağrı → uykusuzluk → yorgunluk → kaygı → daha fazla ağrı.
Bu döngüde beyin, “enerjisini” ağrıyı bastırmaya harcar.
Bunun sonucunda odaklanma, karar verme, hatırlama gibi görevlerde yavaşlama olabilir.
Kişi “ben artık eskisi gibi değilim” hissine kapılır.
Oysa bu bir kişilik değişimi değil, nöronal yorgunluktur.
İyi haber şu ki, beyin inanılmaz bir yenilenme gücüne sahiptir.
Ağrı devrelerini sakinleştiren ve nöronların enerjisini artıran bazı yollar var:
Kronik ağrı, vücudun değil beynin de dayanıklılık sınavıdır.
Ama bu sınavın kazananı olabiliriz.
Her adımda beyne biraz huzur, biraz sessizlik verirsek; nöronlar yeniden nefes alır.
Ve bir sabah, o yorgun nöronların içinden yeni bir ışık doğar:
“Artık daha iyiyim.”
Sağlıkla, sabırla ve berrak bir zihinle kalın.
Daha fazla okuma için: