Prof. Dr. Aynur Özge
Bugün size bir “sahipsiz” ağrıdan bahsedeceğim. Ne romatologun, ne ortopedistin, ne fizik tedavicinin… ve garip şekilde zaman zaman nörologların bile “benim alanım değil” dediği bir ağrı türü: nöropatik ağrı.
Oysa nöropatik ağrı, doğrudan doğruya sinir sisteminin hasarına ya da bozuk işleyişine bağlı gelişir. Yani bizzat beynin, omuriliğin ya da periferik sinirlerin kendi içinde gelişen bir sorunla ilgilidir. Hal böyleyken neden nörologlar bu ağrıya mesafeli durur? Gelin birlikte hem bu sorunun cevabını arayalım hem de sahipsiz kalan bu ağrıyı bilimin sıcak kucağına geri kazandıralım.
Nöropatik ağrı, sinir sisteminin bir bölgesindeki hasar sonucu kendiliğinden ya da abartılı şekilde oluşan ağrılardır. Örneğin:
Bu ağrılar, klasik ağrı kesicilere genellikle yanıt vermez. Çünkü ağrıya neden olan sorun kaslarda, kemiklerde ya da eklemlerde değil, doğrudan sinir sisteminin kendisindedir.
Çünkü bu ağrılar ne “kanıta dayalı” fiziksel muayene bulgularına sahiptir ne de görüntüleme yöntemlerinde kolayca izlenebilir. Hasta “yanıyor, batıyor, içimden geçiyor” der ama MR normal çıkar. O yüzden ne yazık ki bazen hekimler bile “psikolojik olabilir” der.
Bu durumda hasta yalnız kalır, anlaşılmadığını hisseder, yıllarca hekim hekim gezer. İşte bu yüzden bu ağrılara “sahipsiz ağrılar” diyoruz.
Son yıllarda yapılan çalışmalar, nöropatik ağrıların beyinde yeni ağrı devrelerinin oluşması, yani “nöroplastisite”nin negatif kullanımıyla ilişkili olduğunu göstermektedir.
Beyin, bir sinyali defalarca alırsa, onu işlemek için yeni yollar oluşturur. Ancak bu yollar bazen normalde ağrılı olmayan uyaranlara bile acı tepkisi verecek kadar hassaslaşır.
Bu tabloya allodini ve hiperaljezi adı verilir. Sinir sistemi bu durumlarda artık yanlış alarm veren bir sirene dönüşür.
Tanıda hâlâ en değerli araç: iyi bir hikâye dinlemek ve anlamak.
Hastanın ağrıyı nasıl tarif ettiği, ne zaman başladığı, eşlik eden nörolojik bulguların varlığı (uyuşma, karıncalanma, kas kaybı…) bizim için altın değerindedir.
Tedavide ise klasik ağrı kesiciler değil, sinir hücrelerinin elektriksel aktivitesini düzenleyen ilaçlar (gabapentin, pregabalin, duloksetin, amitriptilin vb.) devreye girer. Ayrıca:
Bunların hepsi, kişiye özel bir plan dahilinde uygulanmalıdır.
Çünkü:
Bu nedenle nöropatik ağrı, nörolojinin hem tanı hem tedavi sorumluluğunda olmalıdır. Tıpkı epilepsi, Parkinson ya da MS gibi…
Nöropatik ağrılar görünmeyebilir, izlenmeyebilir, kan tahlilinde çıkmayabilir ama varlıkları ve etkileri gerçektir. Bu ağrıları anlamak, doğru adlandırmak ve bilimsel temele oturtmak, hem hastaya hem hekime güven verir.
Ve unutmayalım sevgili okurlar, ağrıyı anlayan bir hekim, ağrıdan korkmayan bir hastayı yaratır. Nöropatik ağrıyı nörolojiye geri kazandırmak da bu anlayışın en önemli adımıdır.
Sevgiyle ve bilimle…