Prof. Dr. Aynur Özge
Alzheimer hastalığı, sadece bireyleri değil, aileleri ve toplumları derinden etkileyen bir nörodejeneratif hastalıktır. Uzun yıllar boyunca bu hastalığın tedavisinde yalnızca semptomları hafifletmeye yönelik yaklaşımlar ön plandaydı. Ancak son yıllarda, hastalığın temel mekanizmalarını hedef alan tedavi stratejileri geliştirilmeye başlandı. Bu yazımızda, bu umut verici gelişmeleri ve bize neler vaat ettiklerini birlikte inceleyeceğiz.
Alzheimer’da son gelişmeleri özetleyen Medscape’in “Advances in Alzheimer’s Disease” başlıklı özel dosyasında, bu yeni nesil mekanizma temelli ilaçların etkinliği ve geleceğe dönük beklentileri hakkında önemli bilgiler paylaşılıyor. (https://www.medscape.org/sites/advances/advances-in-alzheimers).
Alzheimer hastalığının en belirgin özelliği, beyinde beta-amiloid plakları ve tau protein yumaklarının birikimidir. Bu birikimler, sinir hücreleri arasındaki iletişimi bozarak bilişsel işlevlerin kaybına yol açar. Son yıllarda geliştirilen tedaviler, bu anormal protein birikimlerini hedef alarak hastalığın ilerlemesini yavaşlatmayı amaçlamaktadır.
Örneğin, Lecanemab ve Donanemab gibi monoklonal antikorlar, beta-amiloid plaklarını hedef alarak beyinden temizlemeye çalışır. Klinik çalışmalarda, bu ilaçların bilişsel gerilemeyi yavaşlattığı gösterilmiştir. Ancak, bu tedavilerin uzun dönem güvenliği ve etkinliği konusunda daha fazla veri gerekmektedir.
Hastalığın ilerlemesinde rol oynayan başka mekanizmalar da araştırma odağındadır. Örneğin, beyindeki inflamasyonun azaltılması, sinaptik fonksiyonların korunması ve hücresel enerji metabolizmasının desteklenmesi gibi alanlar dikkat çekmektedir. Ayrıca genetik ve epigenetik faktörlerin, bireyler arası tedavi yanıtlarını nasıl etkilediği konusunda da yoğun çalışmalar yürütülmektedir.
Bu yeni nesil mekanizma temelli ilaçlar, özellikle hastalığın çok erken evresinde — hatta belirtiler tam olarak ortaya çıkmadan önce — uygulandığında en fazla yararı sağlayabilmektedir. Yani, kişi henüz günlük yaşantısını sürdürürken ama hafif unutkanlıklar yaşamaya başlamışken tanı konulması ve tedaviye başlanması, bu süreçte büyük bir fark yaratabilir.
Erken tanı konulan bireylerde beyinde biriken amiloid ve tau proteinlerinin yaygınlığı henüz sınırlı olduğundan, bu mekanizmalara yönelik tedaviler daha etkin olabilir. Bu nedenle, özellikle 60 yaş üzeri bireylerde unutkanlık, kelime bulma güçlüğü, günlük işlerde karışıklık gibi belirtiler başladığında zaman kaybetmeden bir nöroloji uzmanına başvurmak, tedavi şansını artıran en önemli adımdır.
Mekanizma temelli tedaviler, Alzheimer hastalığının sadece belirtilerini değil, aynı zamanda hastalığın biyolojik temelini hedef alarak daha kalıcı çözümler sunma potansiyeline sahiptir. Bu tedaviler, hastalığın erken evrelerinde uygulanarak ilerlemesini yavaşlatabilir hatta durdurabilir. Ancak yaygın kullanıma girebilmeleri için daha fazla klinik çalışma, sağlık sistemi entegrasyonu ve maliyet değerlendirmesi yapılması gerekmektedir.
Son söz: Alzheimer hastalığına karşı elimizde artık sadece destekleyici ilaçlar değil, mekanizmayı hedefleyen yenilikçi tedaviler de var. Erken tanı ve doğru yönlendirme sayesinde bu tedavilerden fayda sağlama şansımız artıyor.
Bilimin ışığında ilerledikçe, umutlarımız da güçleniyor…
Sağlıkla ve zinde kalın…